Termometre Ne Zaman Keşfedildi?
• Galileo Galilei (M.Ö. 1592): İtalyan bilim insanı Galileo Galilei, sıvıların genleşme özelliğini keşfetmiş ve bu özelliği kullanarak bir sıcaklık ölçüm cihazı tasarlamıştır. Ancak, Galileo'nun tasarımı daha sonraki termometrelerin prototipi olmuş olsa da, günümüzde kullandığımız termometrelerle benzer değildi.
• Santorio Santorio (1612): İtalyan doktor Santorio Santorio, sıcaklık ölçümü için cam bir tüp içinde renksiz alkol kullanarak ilk termometre tasarımını geliştirdi. Ancak, bu tasarımın hassasiyeti ve ölçüm skalası çok düşüktü.
• Ferdinand II (1638): Büyük Büyük Ferdinand, Galileo'nun ilham aldığı bir tasarımı kullanarak sıcaklık ölçümü yapan bir termometre geliştirdi.
• René Antoine Ferchault de Réaumur (1730): Fransız bilim insanı Réaumur, cıva tabanlı bir termometre tasarladı ve sıcaklık skalasını oluşturdu. Réaumur sıcaklık ölçeği, cıva termometrelerle ölçülen sıcaklığın ölçümü için popüler bir standart haline geldi.
• Anders Celsius (1742): İsveçli astronom Anders Celsius, şu anda Celsius olarak bilinen sıcaklık ölçeğini geliştirdi. Celsius'un sıcaklık ölçeği, bir suyun donma noktasını 0°C ve kaynama noktasını 100°C olarak belirleyen bir ölçüdür.
Bu gelişmeler, termometrenin evriminin önemli aşamalarını temsil eder. Günümüzde kullanılan hassas cıva veya alkol bazlı termometreler, bu tarihsel gelişmelerin bir sonucudur.
Su döngüsü, suyun atmosfer, okyanuslar, göller, toprak ve bitkiler
arasında döngüsel bir hareketini ifade eder. Bilim dünyası su döngüsünü,
özellikle doğa gözlemleri ve gözlemlere dayalı olarak yüzyıllar boyunca fark
etmiştir. Ancak, bu konseptin tam anlamıyla bilimsel olarak anlaşılması ve
tanımlanması zaman içinde gelişmiştir.
İlk olarak, Antik Yunan filozoflarından bazıları, yağmur, buhar ve
göletlerdeki su seviyelerindeki değişiklikler gibi gözlemler yaparak su döngüsü
ile ilgili bazı fikirler geliştirmişlerdir. Örneğin, Anaxagoras (M.Ö. 5.
yüzyıl) ve Empedokles (M.Ö. 5. yüzyıl) gibi filozoflar, buharlaşma ve yağış
arasındaki ilişkileri anlamaya çalışmışlardır.
Ortaçağ İslam dünyası, özellikle İslam bilginleri ve gözlemcileri,
su döngüsü konusunda daha fazla anlayış geliştirmişlerdir. İslam dünyasındaki
bilginlerin eserleri, Avrupa'ya çevrilmiş ve Rönesans döneminde Batı'da su
döngüsü anlayışının gelişimine katkıda bulunmuştur. Örneğin, İslam bilgini
Alhazen (İbn el-Heysem),11. yüzyılda yazdığı "Optics" adlı eserinde
yağışın oluşumu ve su buharının atmosferdeki hareketini anlamak için yaptığı
gözlemleri açıklamıştır.
Su döngüsü modern bilimin gelişimiyle daha kapsamlı bir şekilde
anlaşılmıştır. 17. yüzyılda, bilim insanları buharlaşma, yoğunlaşma, yağış ve
akarsu gibi süreçleri inceleyerek su döngüsüne dair daha kapsamlı bir anlayışa
ulaşmışlardır. Ancak, su döngüsünün tam olarak keşfi bir tarihle değil, zaman
içinde yapılan gözlemler, teorik gelişmeler ve bilimsel keşiflerin bir sonucu
olarak ortaya çıkan bir anlayış evrimi olarak kabul edilir.
Dünyanın Şekli Ne Zaman Keşfedildi?
Dünyanın şeklinin düz değil, küresel olduğu fikri, antik çağlarda
bazı düşünürler tarafından öne sürülmüştür. Ancak, bu fikir, genel kabul
görmemiş ve birçok antik kültür, dünyanın düz olduğunu düşünmeye devam
etmiştir. Dünya'nın küresel olduğunu ileri süren ilk bilimsel ispatlar ve
gözlemler, Antik Yunan dönemine dayanmaktadır.
M.Ö. 6. yüzyılda yaşamış olan Antik Yunan matematikçi ve filozof
Thales, gözlemleri ve mantık kullanarak dünyanın küresel olduğunu savunmuştur.
Ancak, bu düşünce genel kabul görmedi.
Ancak, M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Eratosthenes'in (M.Ö. 276–194)
çalışmaları, dünyanın çevresini ölçmeye dayalı ilk somut bilgileri içerir.
Eratosthenes, günümüz Mısır'ının kuzeyindeki Sirenayka bölgesindeki Sirene
kasabasında yaşamış ve yazmıştır. Mısır'daki Aswan şehrinde dik bir direğin
gölgesinin boyunu ölçerek dünya çevresini hesaplamış ve oldukça doğru bir
sonuca ulaşmıştır.
Daha sonraki yıllarda, Batlamyus (Claudius Ptolemaeus),"Almagest" adlı eserinde dünyanın küresel olduğunu savunmuştur.
Ancak, Batlamyus'un eserleri Orta Çağ boyunca batı dünyasında hakim olmuş ve
dünya yüzeyinin küresel olduğu fikri tekrar daha geniş çapta kabul görmemiştir.
Kristof Kolomb'un 1492'deki Amerika'ya seyahati, dünyanın gerçekten
de küresel olduğunu kanıtlamış ve bu keşif, dünya haritasının yeniden
çizilmesine ve küresel dünya görüşünün yayılmasına yol açmıştır.
Termometre Ne Zaman Keşfedildi?
Termometre, sıcaklık ölçümü için kullanılan bir alettir.
Termometrenin keşfi, zaman içinde birçok bilim insanı ve mucit tarafından
yapılan gelişmelerin bir sonucudur. İşte termometrenin tarihsel gelişimi
hakkında bazı önemli aşamalar:
· Galileo Galilei (M.Ö. 1592): İtalyan bilim insanı Galileo Galilei, sıvıların genleşme özelliğini keşfetmiş ve bu özelliği kullanarak bir sıcaklık ölçüm cihazı tasarlamıştır. Ancak, Galileo'nun tasarımı daha sonraki termometrelerin prototipi olmuş olsa da, günümüzde kullandığımız termometrelerle benzer değildi.
· Santorio Santorio (1612): İtalyan doktor Santorio Santorio, sıcaklık ölçümü için cam bir tüp içinde renksiz alkol kullanarak ilk termometre tasarımını geliştirdi. Ancak, bu tasarımın hassasiyeti ve ölçüm skalası çok düşüktü.
· Ferdinand II (1638): Büyük Büyük Ferdinand, Galileo'nun ilham aldığı bir tasarımı kullanarak sıcaklık ölçümü yapan bir termometre geliştirdi.
· René Antoine Ferchault de Réaumur (1730): Fransız bilim insanı Réaumur, cıva tabanlı bir termometre tasarladı ve sıcaklık skalasını oluşturdu. Réaumur sıcaklık ölçeği, cıva termometrelerle ölçülen sıcaklığın ölçümü için popüler bir standart haline geldi.
· Anders Celsius (1742): İsveçli astronom Anders Celsius, şu anda Celsius olarak bilinen sıcaklık ölçeğini geliştirdi. Celsius'un sıcaklık ölçeği, bir suyun donma noktasını 0°C ve kaynama noktasını 100°C olarak belirleyen bir ölçüdür.
Bu gelişmeler, termometrenin evriminin önemli aşamalarını temsil
eder. Günümüzde kullanılan hassas cıva veya alkol bazlı termometreler, bu
tarihsel gelişmelerin bir sonucudur.
Uzay Ne Zaman Keşfedildi?
Uzayın, yıldızları, gezegenleri ve diğer gökcisimlerini inceleyen ve
araştıran insanlar, tarih boyunca farklı kültürlerde gökbilimle
ilgilenmişlerdir. Ancak, modern uzay çağına geçiş, gökyüzü gözlemlerinin yanı
sıra teknolojik gelişmelerle de ilişkilidir.
· Antik Dönemler: İnsanlar, antik dönemlerden itibaren gökyüzünü gözlemlemiş ve çeşitli gökcisimlerini incelemiştir. Antik Yunan'da Thales, Anaximander ve diğer filozoflar, gökyüzü gözlemlerine dair düşünceler geliştirmişlerdir.
· Rönesans ve Copernicus: Rönesans döneminde, Nicolaus Copernicus'un (1473-1543) Güneş Merkezli Model'i, Dünya'nın evren içindeki konseptini değiştirmiş ve gökbilimde yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur.
· Teleskop İcadı: Galileo Galilei'nin (1564-1642) teleskopu icat etmesi ve bu teleskopu kullanarak Ay'daki kraterleri, Jüpiter'in uydularını ve Venüs'ün evrelerini gözlemlemesi, gökyüzüne yönelik daha ayrıntılı gözlemleri mümkün kılmıştır.
· Newton ve Gravitasyon Kanunları: Isaac Newton'un (1643-1727) kütle çekim yasalarını ortaya koyması, gök cisimlerinin hareketi ve evrenin işleyişi konusunda daha derin bir anlayış sağlamıştır.
· 20. Yüzyıl: Uzayın bilimsel keşfi, 20. yüzyılın başlarında hız kazandı. 1957'de Sovyetler Birliği'nin Sputnik uydusunu fırlatmasıyla başlayan Uzay Yarışı, insanların uzaya gitme çabalarını hızlandırdı.
· İlk İnsanlı Uzay Uçuşu: Yuri Gagarin'in 1961'de Vostok 1 ile uzaya gitmesi, insanlı uzay uçuşlarının başlangıcını işaret etti.
Bu noktadan itibaren, insanlar Ay'a gitme (Apollo programı),uzay
mekikleri, uzay teleskopları (Hubble gibi),uzay istasyonları (ISS gibi) ve
daha pek çok uzay keşfi gerçekleştirmişlerdir. Uzayın keşfi, sürekli olarak
devam eden bir bilimsel ve teknolojik çaba içinde bulunmaktadır.
Uranyum Ne Zaman Keşfedildi?
Uranyum, 1789 yılında Alman kimyager Martin Heinrich Klaproth tarafından keşfedilmiştir. Klaproth, uranyumu uraninit adı verilen bir mineralden izole etmiştir. O dönemde uranyumun radyoaktif özellikleri bilinmiyordu; bu özellikler daha sonra, 1896 yılında Henri Becquerel tarafından radyoaktivite keşfedildiğinde anlaşıldı.
Uranyumun keşfi, 18. yüzyılın sonlarına ve
19. yüzyılın başlarına denk gelir ve bu madde, radyoaktivite ve nükleer fizik
gibi alanlarda ilerleyen bilimsel araştırmalara önemli bir katkı sağlamıştır.
Ayrıca, uranyum, nükleer enerji ve nükleer reaktörlerin temelinde de önemli bir
rol oynamaktadır. Ancak, uranyumun nükleer enerji ile ilgili uygulamaları, 20.
yüzyılın ortalarına doğru gelişmiştir.