Osmanlı'nın İlk Seri Katili Kasımpaşa Canavarı'nın Tüyler Ürperten Hikayesi!

Osmanlı'nın İlk Seri Katili Kasımpaşa Canavarı'nın Tüyler Ürperten Hikayesi!
17.03.2023 13:33
Kasımpaşa Canavarı kimdir? Kaç kişiyi öldürdü? Kasımpaşa canavarı gerçek mi, hangi yıllarda yaşadı? Osmanlı'nın ilk seri katili olan Hrisantos, namı diğer Kasımpaşa Canavarı'nın hikayesini irdeledik.

Hrisantos, çocukluğundan itibaren suça bulaşan bir gençti. Hırsızlık, haydutluk ve hatta adam öldürme gibi pek çok suçun baş aktörü oldu. Gerçek adı Hristo Anastadiyadis Veledi Ahilya olan bu genç katil, Osmanlı döneminde sabıka kayıtlarına henüz 16 yaşındayken düşmüştü.

İstanbul'un mütareke yıllarında, sokaklar haydutlar, külhaniler, jurnalciler ve işbirlikçilerle doluydu. Bu zamanların en korkutucu çetesi ise Kasımpaşa Canavarı olarak bilinen Hrisantos'un liderliğindeydi.

Hrisantos'un babası Ahilya, 1910 yılında Atina'ya gitmiş ve kendisinden bir daha haber alınamamıştı. Annesi Andernohin ise Beyoğlu Derviş Sokağı'ndaki bir umumhaneyi işletiyordu. Hrisantos'un bir kız kardeşi ve kendinden beş yaş büyük bir abisi vardı.

Halk arasında "Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz" denir. Hrisantos'un da başına gelen belaların sebebi aslında abisi Koço olarak görünüyordu. Zanaatıyla uğraşmak yerine hırsızlık yaparak para kazanan abisi, daha küçük yaşta kardeşine rehberlik ederek onu adeta suça itiyordu. Karmanyolacılıkla işe başlattığı kardeşine soygunu ölümle tehdit ederek öğretti.


Hrisantos, zaman içinde karmanyolacılığı ustalık haline getirerek, hızlı ve vahşi yöntemleri sayesinde ünlenmeye başlar. İsmi duyulduktan sonra, o zamanın diğer tanınmış karmanyolacıları da ona katılarak bir çete oluştururlar. Çetenin diğer üyeleri Zafiri, Fantoma Mehmet, Harito, Makarnacı Niko ve Demirci Andon'dur.

Pera bölgesi zaten güvenli olmayan bir yerdir ve bu acımasız çetenin ortaya çıkmasıyla insanlar sokağa çıkmaktan korkar hale gelirler. Bir süre Feriköy, Papazköyü, Dolapdere, Sinanköy, Bülbülderesi ve Beyoğlu'nun arka sokaklarında haraç keserek para kazanırlar. Ancak, daha fazla para kazanmak için bir adım daha ileri gitmeye karar verirler: Dükkan soygunu.

Bıçak ve silah kullanarak dükkanları soymaya başlayan çete, bir sabah saatlerinde Boğazkesen bölgesindeki muhallebicilik yapan Recep Usta'nın dükkanına saldırır. Mahalle sessizdir, sabahın erken saatlerinde kimseler yoktur. Ellerinde demir parçaları ve kamalarla, 65 yaşındaki Recep Usta'yı öldürürler ve kasadaki paraları alırlar. Hangi yılda olduğu tartışmalı olsa da, olayın 1915 veya 1918'de gerçekleştiği düşünülmektedir. Bu nedenle, çete tutuklanır ve adalet önünde hesap verir.

Birkaç hafta önce Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra İstanbullular bir sabah gazetelerini açtıklarında şoke edici bir habere rastladılar:


"Umumi Hapishane'de kasa hırsızlığından ve cinayetten yargılanan Hrisantos, Zafiri, Makarnacı Niko ve Fantoma Mehmet, hapishanede bulundukları koğuşun altından açılan lağım yoluyla kaçmayı başardılar. Polis şimdi onları sıkı bir şekilde takip ediyor." Hrisantos, bu kaçışla tekrar özgür kalmıştı. Ama o sırada İstanbul, İtilaf Devletleri'nin işgali altına girdi ve Hrisantos da İstanbul'daki İtilaf temsilcileriyle sıkı bir işbirliği içindeydi. İngiliz İstihbarat Servisi'nde casusluk yapmaya başlayan Hrisantos, İngilizler'den para ve silah yardımı aldı.

Bir gece Hrisantos ve çetesi, Beyoğlu'nda Madam Despina'yı soymaya çalıştı. Kadın, bağırarak yardım istedi ve olaya Taksim Polis Merkezi'nin memuru Mehmet Efendi dahil oldu. Kadının çığlıklarını duyan Mehmet Efendi, hemen yardımına koştu. Ancak çete, polis memurunu görünce hemen silahlarını doğrulttu ve Mehmet Efendi'yi öldürdü.

Bir zamanlar İstanbul sokaklarında en azılı çetelerden biri, Hrisantos çetesi, insanların güvenliğini tehdit ediyordu. Çeteleri, hapishanede oldukları dönemde İstanbul İtilaf Devletleri'nin işgali altına girmişti ve daha sonra İngiliz İstihbarat Servisi'nde casusluk yapmaya başladılar. Hrisantos çetesi, İngilizler'den para ve silah yardımı da almaktaydı.

Çetenin soygunlarına ve katliamlarına son vermek isteyen polis, çeteye karşı sıkı bir takip başlattı. Ancak Hrisantos çetesi, polislerin peşine düşerek onlara ateş açtı ve birçok polis memurunu öldürdü. Polisler, çeteyi yakalamak için çeşitli operasyonlar düzenlediler ancak başarısız oldular.


Hrisantos çetesi, herhangi bir yerde görünmekten çekinmiyordu ve İtilaf Devletleri de onların arkalarında esip gürlüyordu. Ancak İstanbul polisi, Hrisantos'un yakalanması için vazifeden çok artık bir namus meselesi haline gelmişti. Yaklaşık üç hafta süren bir takibin ardından, çete elemanlarıyla Dolapdere'de karşılaşıldı ancak çatışmada çetenin hiçbir elemanı yakalanamadı ve polis memurlarından biri de şehit düştü.

Hem Hrisantos ve diğer çete üyeleri, özellikle İkinci Şube Müdür Muavini Faik Bey'in peşinde ayrı ayrı dolaşıyorlar. Hrisantos'un sağ kolu Zafiri'nin Kalyoncukolluğu'ndaki bir muhallebi dükkanına girdiği ihbarı üzerine, Faik Bey oraya gidip Zafiri ile karşı karşıya geliyor ve kafa kağıdını soruyor. Zafiri, aniden tabancasını çıkarıp Faik Bey'e ateş ediyor ve Faik Bey, göğsünden vurulsa da hemen silahını çekerek karşılık veriyor. Bu olayın ardından Padişah bir irâde-i seniyye yayınlayarak Faik Bey'e üçüncü dereceden Osmani Nişanı veriyor.

Çete üyelerinin ikinci ve üçüncü adamları öldürüldükten sonra, Hrisantos için de zor bir süreç başlıyor ve bir süreliğine ortadan kayboluyor. Kimliğini değiştirip "Doktor Yani" adını kullanarak dış görünümünü tamamen değiştiriyor. Bu şekilde de cinayetlerine devam ediyor ancak çetesi birer birer yakalanıp konuşmaya başlıyor ve "Kasımpaşa Canavarı"nı ele veriyorlar.


Tek başına kalan Hrisantos, İstanbul'da yakalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve güvenebileceği kimse yok. Hayatta kalma şansının sadece kaçmakta olduğunu düşünerek, sevgilisi Eftimya ile birlikte 1920 yılının Mart ayında Yunanistan'a kaçıyor ve Pire'de bir meyhane açıyor. Ancak burada da bela peşini bırakmıyor. Pire'de görev yapan bir jandarma olan Panayot, sevgilisi Eftimya'yı öldürünce Hrisantos da kaçak durumuna düşüyor ve Selanik'e kaçıyor.

Hrisantos, sevgilisi Eftimya'nın İstanbul'a döndüğünü öğrenince öfkeyle dolup taşar ve onu ihanet etmekle suçlayarak öldürmeye karar verir. 1920 yılının Eylül ayında, sahte bir Yunan pasaportu olan Aşil Anastasyadis adıyla İstanbul'a gider.

Eftimya'nın babası Brava, Hrisantos'un İstanbul'da olduğunu öğrenir ve Dolapdere Polis Merkezi'ne giderek durumu anlatır. Polis, Hrisantos'un saklandığı yere ulaşmak için Balıkçı Agaton ile temas kurar. Bu sırada, polis memuru Muharrem Efendi ünlü oyuncu Selda Alkor'un babasıdır.

Hrisantos, evde yakalanmak için pusuya düşürülür ve uzun uğraşlar sonucu yaralı olarak yakalanır. Bu şekilde, polislerin ve masum insanların intikamı alınır. Cesedi önce Dolapdere Polis Merkezi'ne götürülür, daha sonra Sinanköy Kilisesi Papazı'na teslim edilir ve Pangaltı Rumlarının katıldığı bir törenle kilise yakınındaki bir mezarlığa defnedilir.

Yorumlar

  • BÖYLE HAİNLERDE YAŞAMIŞ, HAİNOĞLU HAİN

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.

İlgili Haberler

En Çok Okunan Haberler

News Kategorisinde Öne Çıkanlar

İlginizi Çekebilir